Bir yer var...
Geriye dönüp bakmaya değecek kadar yaşadığını hissettiğin.. .
Bir yer...
“Şurada biraz soluklanayım” diye çökersin ya rastgele yokuş çıkarken... Soluklanmak için kendini ikna ettiğin yer...
Soluklanmayı hak ettiğini düşündüğün...
Orası...
Çoğu zaman yarıdan sonrasıdır...
Ciğerlerinden çok beyninin nefes almakta zorlanmaya başladığı...
Yol boyunca ayağına takılan, yüreğine takılan bir çok şeyin, ağırlığını iyice hissettirdiği yer...
Bir anda olur...
Önemli bir karardır aslında...
Durup dinlenmek aldatmacasının yalancı huzuruyla...
Ara verirsin...
Ve oradan...
Önce aşağı bakar insan.
Önce aşağı...
Yukarı değil.
Ödül arzusudur bu belki. Kendi kendine ödül!
Ne zahmetli bir işin üstesinden geldiğini görmek ister insan.
İşte aşağı doğru baktığında bir dolu hikaye, bir dolu macera...
Senin maceran...
Zorlukları ve heyecanıyla.. .
Yorgunluğuyla. ..
Ne zahmetli bir işin üstesinden geldiğini görmek ister insan.
Ödül arzusu...
Ödül ve yenilenmek.. .
Ve moral. Çok önemlidir; çünkü yolun kalan kısmı için yeni bir hamle, yeni bir başlangıç...
Veya neyse ne...
Enerji en azından...
Çoğu zaman çıkılan mesafe, gelinen yer, tatmin edici görünür...
Az şey değildir onca yapılan, onca çekilen, onca katlanılan...
Ve iç huzuruyla...
Sonra yukarı bakarsın. Ama rehavet öngördüğün soluklanma molasını uzattıkça uzatır...
İşte o yer...
Soluklandığın...
Veya takılıp kaldığın...
Bir yer vardır hani takılıp kaldığın...
Çıkılacak yoldan çok, çıktığın mesafeyle oyalandığın...
Daha yukarıda daha muhteşem bir manzara seni beklerken...
Ve gidilecek yere varamadıysan, yolun neresinde olduğunun ne önemi var mı?
(murat başaran)